Çalışanların işlerine bağlı ve motive olmaları, işin verimliliği, müşteri memnuniyeti, şirketin gelişmesi ve büyümesi, oldum olası önemli bir faktördü. Ancak içinde bulunduğumuz uzaktan çalışma döneminde, motivasyonu sağlamak birçok yönetici için büyük bir zorluk halini almaya başladı. Bu zorlu görevde başarılı olmak için önce motivasyonun ne olduğunu anlamak, sonra birilerini motive etmeye çalışmak iyi bir yol olacaktır.
Hemen hemen bütün psikologlar motivasyonu psişik bir enerji olarak ele almıştır. Ünlü Psikoloji Profesörü Steven Reiss ise, motivasyonu içsel temel ihtiyaçların/değerlerin gerçekleşmesi olarak tanımlar. Reiss’e göre bizler değerlerimizi gerçekleştirmek üzere yaratılmış bir türüz. Yani eğer motive olmak ya da birini motive etmek istiyorsak, kendimizin ya da o kişinin içsel ihtiyaçlarını gerçekleştirmesine yardımcı olmamız gerekir. Prof. Reiss bizi harekete geçiren ve esinlendiren şeyin bu içsel ihtiyaçlar olduğunu bilimsel olarak kanıtlamıştır.
Psikoloji alanında çalışmasanız da Freud'u duymuşsunuzdur. Freud yıllar önce güdüleri incelediğinde, kariyerinin büyük bölümünde tek bir güdüden bahsetmiştir: Libido. Ve her şeyi “libidoyu tatmin etme” çabasıyla açıklamaya çalışmıştır. Freud, cinselliği kaygı dolu bir güdü olarak görmüş ve neredeyse her şeyi, bu kaygıyı azaltmaya yönelik bir girişim olarak açıklamıştır.
Oysa insan hayatında bunların dışında birçok farklı güdü, motiv, içgüdü ve amaç vardır. Her şey cinsellik dürtüsüne ve kaygıyı azaltma çabasına indirgenemez. Jung ve diğer ego kuramcıları (neo-freudyenler) Freud’un cinselliğe odaklı güdülenme analizinin çok dar çerçeveli olduğunu savunsalar da Freud, kaygıyı azaltma çabasının insan davranışının temel güdüsü olduğunda hep ısrarcı olmuştur ve insan motivasyonunu açıklamak için mekanik bir sebep sonuç modeli benimsemiştir. Freud ve ilk ''davranışçılar'' yüzünden psikologlar, koca bir yüzyıl boyunca insanların davranışlarını anlamaya çalışırken, onların içsel ihtiyaç ve amaçlarını yok saymış, insan değerlerine pek az dikkat etmişlerdir.
Prof. Dr. Steven Reiss, 1990’lı yıllarda bilimsel olarak kanıtladığı motivasyon teorisinde, insanların amaçlar ve değerler tarafından güdülendiğini ortaya koymuştur. Steven Reiss’e göre insanların davranışlarını anlamanın en iyi yolu, onların hayattaki amaçlarını, hedeflerini ve değerlerini anlamak ve değerlendirmektir. Bu, aynı zamanda onların işte, evde,okulda ya da spor sahasında nasıl davranacaklarını öngörmenin de en iyi yoludur.Steven Reis şöyle der; Birinin davranışını anlamak istiyorsanız, onun ne yapmaya çalıştığını ve neye değer verdiğini belirlemeniz gerekir. Tabii sizin değer verdiklerinizi değil, davranışlarını anlamaya çalıştığınız kişinin değer verdiklerini anlamaktan bahsediyorum. Çünkü hepimiz kendi değerlerimizin herkes için en doğru ve geçerli olduğunu düşünürüz. Prof. Reiss buna ''Self Hugging'' der. Yani kendi kendine sarılmak. Genelde Self Hugging yaptığımız için diğer kişileri kendi değerlerimize göre motive etmeye çalışırız. Ve bu da işe yaramaz...
Karşınızdaki kişinin değerleri fark ederseniz, o kişinin nelerden motive olduğunu da fark etmiş olursunuz. Bundan sonrası ise sizin kişiler arası ilişki becerilerinize kalır. Bu kişinin işini yaparken kendini gerçekleştirmesine yardım etmeniz, onun amaçlarına ulaşması anlamına gelecektir ki, herkesin sorduğu ''Diğer İnsanları Nasıl Motive Ederim?'' sorusunun cevabı da burada gizlidir. Motive olmuş bir çalışanı bağlı hale getirmek çok daha olasıdır. Her insan, hepimiz Steven Reiss'in teorisinde kanıtladığı 16 farklı ihtiyaca/amaca sahibiz. Ancak her birimizi farklı birer birey kılan şey, bu ihtiyaçlardan ve amaçlardan hangisine ne kadar ihtiyaç duyduğumuz. Bunların içinde en yüksek ihtiyaç duyduğumuz değerler, bizim dışarıdan görünen karakterimizin de en belirgin yönlerini oluşturur.
Özellikle kriz anlarında bu değerler ve ihtiyaçlar bizim için daha da önem kazanır. Uzaktan çalışma dönemi aslında bir sağlık krizi ile başladığı ve böyle yaşamak insanların daha önce hiç deneyimlemedikleri bir durum olduğu için, bu dönemde insanların zaten var olan en yüksek değerleri, onlar için daha da büyük önem kazandı. Bunları gerçekleştirememek de en büyük demotivasyon kaynağı oldu. Hal böyle olunca, bu dönemde çalışanların değerlerini anlayabilen yöneticilerin elinde adeta sihirli bir değnek var. Motivasyonları anlayan ve yönetmeyi bilen yöneticilerin çok başarılı olduğunu neredeyse her gün görüyoruz. Prof. Dr. Steven Reiss'in geliştirdiği Reiss Motivasyon Profili iş dünyasında birçok amaçla yoğun biçimde kullanılıyor. Çalışan Bağlılığının Artırılmasında, Çalışan Deneyimi Tasarımında, Davranış Değişikliği Sağlanmasında, İşe Alımda Doğru Seçim Yapılmasında, En Etkili Takımların Oluşturulmasında. Size sorularım şunlar; Siz çalışanlarınızın neye değer verdiğini nasıl anlıyorsunuz? Onları motive etmek için nasıl bir yol izliyorsunuz? Bunun çok yalın, bilimsel bir yolu olduğunu söylesem, bu yöntemi tanımak ister misiniz?