Y Teorisi ise bunu zıttıdır; çalışanlar, işin kendisinden dolayı motive olurlar, yaptıkları işte otonomi ve anlam ve başarı hissi bulurlar.
McGregor'un 60'lı yıllarda bu kavramla ortaya çıkışından bu yana artık motivasyon hakkında daha çok bilgimiz olsa da temel ön koşul hala geçerlidir.
Yöneticinin inançları, kendi davranışlarını etkiler ve bunun karşılığında da çalışanın inançlarını etkiler. Sonuç olarak çalışanlar, onlardan beklendiği gibi davranırlar ve yöneticilerinin olmasını bekledikleri türden bir çalışan olurlar.
Müşterilerimizden biri için yaptığımız son çalışan bağlılığı anketlerinden birinde yapılan anonim bir yorum, Y Teorisi yönetim tarzının etkisini anlatıyor:
Bu cevabı, aynı şirkette daha çok Y Teorisine göre yönetilen bir ortamdaki çalışanların yorumlarıyla karşılaştırın:
“İşim benim için geliştirici ve heyecanlı. Bazı günler nasıl akşam oluyor anlamıyorum!”
“İşimin benim için bir anlamı var, global müşterilere uzaktan destek oluyorum ve desteğe ihtiyacı olan insanları yarı yolda bırakmak istemiyorum. Şirketin değerleri ile kendi değerlerimin uyumlu olması işimi her geçen gün daha iyi yapabilmem için odaklanmama yardımcı oluyor.”
Bu yönetim tarzlarının iş yerindeki çalışan bağlılığına etkilerini düşünün. Çalışanlarının potansiyeline inanan liderler, onların başarılarını ve gelişimlerini destekleyen bir ortam yaratacaktır. Bunun karşılığında da çalışanlar, zorluklara göğüs gerecek ve tüm potansiyellerini ortaya koyacaktır.
Peki, siz ne tarz bir yöneticisiniz? Ne tarz bir yönetici için çalışıyorsunuz? Daha yapısal ve denetimli olunmasını mı yoksa daha fazla otonomi ve hesap verebilirlik sayesinde motive olmayı mı tercih edersiniz?