24 Kasım 2019

29.Bölüm - İş Arkadaşımızı Nasıl Affederiz

 

Bu hafta ‘’İş yerinde bizi kızdıran gücendiren bu yüzden darıldığımız, gücendiğimiz, küstüğümüz bir iş arkadaşımızla ilişkimizi nasıl toparlayacağız bunu konuştuk..

Yani özetle dedik ki karşımızdaki kişiyi nasıl affederiz?

Hatta diyelim ki iş arkadaşımız bir şekilde hatasını anladı ve özür diledi, ya da özür diler gibi yaptı, işi şakaya vurdu, kendince kusura bakma dedi ama siz yüzüne bir şey söylemeseniz de, özrünü içten bir özür olarak görmediğiniz için o kişiyi affedemediniz, içinizde hala yaptığı şeyin bir acısı var. Bu durumda iş yerindeki ilişkiniz nasıl devam eder bunu konuştuk.

Tam Konuşma Metni

Tamamını Gör

Merhaba ben; Bahar Şen.

Merhaba ben; Aykan Raşitoğlu.

Böyle Gitmez Podcast serimizin 29. yayınına hoş geldiniz. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz.

Misyon

Bu Podcastimizde; çalışanların, yöneticilerin, tedarikçilerin, şirketlerin yani işverenlerin kabul edilemez davranışları ve yaklaşımları sonucu, kurumsal hayatta oluşan depresyonu ele alıyor ve artık böyle gitmez diyoruz. Sadece böyle gitmez demiyoruz aynı zamanda her hafta çözüm yollarını sizlere aktarıyoruz.

Geçtiğimiz Haftanın Özeti

Aykan >Geçtiğimiz bölümde, iş yerlerinde özür dileyememenin bedelini konuşmuş ve iyi bir özür nasıl dilenir hakkında tartışmıştık. O yayın Web sitemizde, Itunes’da, Spotify’da, Soundcloud’da Patreon’da yerini aldı. Yayının ardından gönderdiğiniz tüm mesaj ve yorumlarınız için teşekkür ederiz.

Aykan >Peki Bahar dinleyicilerimizle bu hafta ne hakkında konuşacağız?

Bu Haftanın Konusu

Bahar >Senin de belirttiğin gibi geçen hafta ‘’iş hayatında neden karşımızdaki kişiden özür dileyemiyoruz ve bu durum ne gibi bir maliyetler oluşturuyor’’ bunu hakkında konuşmuştuk.

Bahar >Bu haftada ‘’İş yerinde bizi kızdıran gücendiren bu yüzden darıldığımız, gücendiğimiz, küstüğümüz bir iş arkadaşımızla ilişkimizi nasıl toparlayacağız bunu konuşacağız…

Aykan >Yani özetle diyorsun ki karşımızdaki kişiyi nasıl affederiz?

Bahar >Evet, hatta diyelim ki iş arkadaşımız bir şekilde hatasını anladı ve özür diledi, ya da özür diler gibi yaptı, işi şakaya vurdu, kendince kusura bakma dedi ama siz yüzüne bir şey söylemesenizde, özrünü içten bir özür olarak görmediğiniz için o kişiyi affedemediniz, içinizde hala yaptığı şeyin bir acısı var. Bu durumda iş yerindeki ilişkiniz nasıl devam eder bunu konuşacağız.

Aykan >Yalnız senden rica ediyorum, bu bölüm kişisel gelişimcilerin formatına dönmesin. Hani var ya şöyle tipler; Şimdi gözlerini kapat, 3 kere derin nefes al ve bırak, şimdi kendine kızgın olduğun durumları düşün ve söyle ; Aykan seni tüm yaptıklarından dolayı affediyorum. Sonra derin bir nefes daha al, nefesini bırak ve hayatında seni kim üzdüyse onları düşün, tek tek hepsini gözünün önüne getir ve hepsine seni affediyorum de. Bu şekilde hafifle, özgürleş, prangalarından kurtul…

Bahar >Elbette bu yayında da her yayında olduğu gibi uygulaması basit, denenmiş, işe yaramış dünyada kabul görmüş akılcı yöntemleri konuşacağız. Hatta bize gelen bir mektubu isim vermeden dinleyiciler ile paylaşacağız.

Aykan >Bu arada sen konuya girmeden önce bu kişisel gelişim eğitimlerinden birisinde (ne derece kişisel gelişim eğitimi sayılır orası ayrı ama) yıllar önce başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Sanırım 2007-2008 yıllarıydı, D&R’da bir kitap gördüm, kitap dünyada çok tanınan bir kişisel gelişim gurusunun söylemlerine çok benziyordu aslında birçok insan gibi kapağına kandım ve satın aldım. Birkaç sayfasını hızlıca gözden geçirdim gördüğüm kadarıyla yurt dışındaki yazarlardan ilham almış birisiydi. Üzerinden bir zaman geçti tesadüfen bu yazar bir kurs açtı. Ben tabi hala çok ön yargı ile yaklaşmıyorum, aferin bir şeyler yapmaya çalışıyor yurt dışındaki formatları buraya getirip insanlara faydalı olmaya çalışıyor falan diye düşünüyorum. Neyse kursu görünce hem merakımdan, hem de katkım olsun diye kaydımı yaptırdım. Neyse kurs günü geldi, gittim adrese, köhne bir apartman dairesinde boş bir salona bir düzenek kurmuşlar, 20 tane sandalye, kendisine de ufak bir sahne yapmış onun sandalyesi yukarda. İçeride yaşı 45 üzeri 15 kadın 1 erkek. Bir de ben olduk iki erkek. Ben daha içeri girdim, ayaklarım geri geri gitti ya dedim bu ne nereye geldim ben. Neyse hadi dedim ön yargılı olma, bekle biraz bu kadar erken karar verme. Neyse başladı bu arkadaş konuşmaya, 5. dakika da kesin çıkmak istediğime karar verdim. Ama ayıp olmasın içerideki insanlara diye de çıkmadım çünkü küçük bir salon, diyorum ya ufak apartman dairesinin salonu, kalksam insanlar rahatsız olabilir diye bekledim. Neyse bir yer geldi bizim kişisel gelişimci şöyle konuşmaya başladı, şimdi gözlerinizi kapatın ve o almak istediğiniz arabanın direksiyonunda kendinizi hayal edin, direksiyona dokunduğunuzu düşünün, o direksiyonu hissedin, yeni araba kokusunu içinize çekin, direksiyondaki logoyu gözünüzde canlandırın ve o logoya parmaklarınızla dokunun. (Bu arada bir tek benim gözlerim açık, millete bakıyorum insanlar tabi ne denirse yapıyor.)

Aykan >Neyse ara geldi gittim yanına, bir soru sorabilir miyim dedim, tabi falan dedi, sizin arabanız ne marka dedim, şaşırdı bir anda, neden sordunuz dedi, merak ettim dedim bu yöntemi uygulayarak siz hangi arabayı satın alabildiniz dedim. Gak guk etti bana bir araba markası söyledi şimdi burada söylemeyeceğim ama öyle çok hayali kurulacak bir araba değil! Bakın dedim, yurt dışından almışsınız bazı formatları farkındayım, ama madem böyle bir iş yapıyorsanız bunu iyi yapın, insanların hayallerini kendi ticaretinize alet etmeyin. Bunu söylemek normal hayatta bir görgüsüzlük ama ben dedim şu marka arabaya biniyorum, o arabayı da eşek gibi çalışarak aldım, eğer bu bahsettiğin yöntem ile araba alınıyorsa o zaman önce siz kendiniz daha iyi bir arabaya bininki katılımcılar açısından anlattıklarınız da daha gerçekçi olsun. Suratı allak bullak oldu, ya ben pek arabaya önem vermiyorum o yüzden  dedi, bende döndüm arkamı çıktım dışarı. Sonra takip ettim o kişiyi işi bıraktı, maaşlı çalışma hayatına geri döndü, yıllar sonrada ortadan kayboldu. Ama şimdi bunlardan binlerce var.

Aykan >Bu tiplere çok ön yargılıyım o yüzde biz de koşulsuz affet falan diyerek kişisel gelişimci damgası yemeyelim.

Bahar >Merak etme öyle algılanmayız, zaten bizi dinleyen kitlenin profilini her geçen gün tanıdıkça ciddi bilinçli insanlar olduğunu fark ediyorum ve onlara çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız ve bizi bu işi yapma konusunda çok motive ediyorsunuz.

Bahar >Hadi başlayalım, Aykan senden ricam bana aylar önce affetmek hakkında gelen bir soruyu dinleyicilerimiz ile paylaşır mısın?

Aykan >Tabi.

Aykan >Sevgili Güzin Abla, pardon Sevgili Bahar. Yöneticimle aramız uzun süredir açık, daha doğrusu eskisi gibi iyi bir ilişkimiz artık yok. Aramızda bir gerilim yaşamıştık diyaloğu tam olarak hatırlamıyorum ama bana haksızlık etti. Aradan bir süre geçtikten sonra işi sempatikliğe vurarak üstün körü şekilde kusura bakma şeklinde bir ifade kullandı. Bence tam bir özür bile değildi. O günden beri 1 yıl geçti, daha hala eskisi gibi bir ilişki kuramadık. Galiba onu gerçekten affedebilmiş değilim. Benim bu durumla ilgili yapmam gereken bir şey var mı?

Bahar >Çok tipik bir durum öyle değil mi? Buna benzer durumlar bazen yönetici ile çalışan, bazen çalışan ile çalışan bazen de meslektaşlar arasında olabiliyor. Yani kişi o sırada affetmese de affetmiş gibi yapıyor ama o konuyu içinde taşımaya devam ediyor.

Aykan >Bunu yaşamayan yoktur diye düşünüyorum. ‘’Hadi ama, oldu bitti geride bırakalım uzatma işte’’ tadında özürler gelir ama sen gerçekten affedemezsin, diğer yayında özür dilemek hakkında yaptığımız yayında söylediğimiz gibi, yara bandı, yaradan daha büyük olmayınca kanamaya devam eder, canın acımaya devam eder. Canın acımaya devam ettikçe de karşındakini içten bir şekilde affetmek zorlaşır.

Bahar >İşte asıl sorun bu, yukarıdaki örneği ele alırsak bize mesaj atan bu kişi de tıp ki senin gibi karşısındakini gerçekten affetmenin kriterini özrün kalitesi ile bağdaştırmış.Aslında o yüzeysel bir şekilde özür dilediği için ben de affetmedim ya da ben de yüzeysel şekilde affettim diyor.

Aykan >Ne yani, eğer affetmek için özrün kalitesi önemli değilse, yani üstün körü özür dileyen ile kaliteli özür dileyen kişinin özürleri arasında fark yoksa, ‘’pozitif olun, evrenden isteyin’’ kafasındaki kişisel gelişimcilerin söylemleri gibi ‘’ne olursa olsun affedin, karşındakinin ne yaptığının önemi yok, affetmek seni hafifletir’’ falan kafası ile mi hareket etmemiz gerektiriyor?

Aykan >Çünkü ben inanıyorum ki affetmek her insan için çok mümkün olmayabilir. Ayrıca birini koşulsuz olarak affetmenin riskleri olabilir, kişi aynı şeyleri yapmaya devam edebilir ve sen her affettiğinde aynı tavırla muhatap olmak zorunda olabilirsin.

Bahar >Ben ne olursa olsun her durumda koşulsuz affedin demek istemiyorum, çünkü bu her insanın bünyesine uygun olmayabilir. Mesela ben kişisel olarak kin tutmayan birisiyim. Bana bir şey yapıldığında unutma ve affetme eğiliminde olurum ve başkalarına da bu şekilde telkin veririm. Bu Steven Reiss’in 16 insan motivasyonu teorisiyle de kolaylıkla açıklanabilir çünkü 16 insan motivasyonundan bir tanesi intikam motivasyonu. İntikam motivasyonu düşük olan kişiler unutma, affetme eğilimindedir. Ancak intikam motivasyonu yüksek kişiler unutmamaya meyilli olabilirler. Olayı kafasında yaşar da yaşar. Bu birazda kişilerin yaratılışı ve doğası ile ilişkili. Bazıları intikamcıdır hesap sorma eğilimindedir, bazıları unutma eğiliminde olabilir.

Aykan >İşte böyle bana bilimle gel Bahar insanlar bıktı zırvalıklardan.Bu arada bizi ilk defa dinlemeye başlayanlar Ben Kimim adındaki ve 16 insan motivasyonu hakkındaki ücretsiz E-book’u Web sitemiz successprogramme.comdaki kaynaklar bölümünden indirebilir.

Aykan >Peki Bahar dedin ki intikam motivasyonu yüksek olan var, düşük olan var. Bu durumda intikam motivasyonu yüksek olmayan kişilerin affetmesi zaten genetik açıdan daha kolay diğerlerinin daha zor olabilir. Bu durumda bize mektup yazan yani yöneticisini affetmekte zorlanan kişiye ne tavsiyede?

Bahar >Bir defa öncelikle şunun altını çizeyim, motivasyonumuzdan bağımsız olarak yani ister yüksek intikam motivasyonunuz olsun ister düşük olsun, affetmek bazı kişiler için risklidir. Bu kişiler için karşısındaki kişiyi affetmemek ve bu kişiden uzak durmak, kendisini fiziksel veya duygusal açıdan tehlikeli durumlardan korumak anlamına gelir. Bu şekilde dargın kalarak kendi kendilerine bir koruma mekanizması oluştururlar. Çünkü sınırlarını korumakta zorlanan bazı kişiler, genellikle affetmeyi müsaade etmekle eş tutarlar. Kırgınlık duygusundan vazgeçmeyi, güvenli mesafenin yok olması olarak görüp, bunun da diğer kişilerin kendilerini tekrar kırmaları için izni vermek anlamına geldiğini düşünürler.

Aykan >Yani diyorsun ki bazı kişiler affetmiyorsa bu illa intikam motivasyonu güçlü olduğu için ya da, karşısındakinin yaptığını unutamadığı için değil, o kişinin bu davranışı tekrar edebilme ihtimaline karşı kendi kendine bir savunma mekanizması yarattığı içinde olabilir.

Bahar >Evet aynen öyle diyorum.

Bahar >Çünkü bize mektup yazan kişi yöneticisi ile aralarında geçen diyaloğu tam olarak hatırlamadığını ama yöneticisinin kendisine o konuşmada bir şekilde haksızlık ettiğini söylüyor. Eğer öyle zarar potansiyeli olan bir şey olsaydı içeriği de çok net hatırlardı, bana şunu dedi bende ona bunu dedim, bana nasıl böyle bir kelime kullanır falan derdi. Oysa içeriğe çok takılmamış. Yani aslında bu kişi yöneticisine gücenmiş. Kendisine bir şekilde haksızlık edildiğini düşünmüş bunun yarattığı duyguyu da içinde büyütmüş.

Aykan >Şimdi tipik bir bakış açısı ile şu itirazları duyabilirsin, Bahar iyi de yönetici haksızlık etmiş, ya da ayıp etmiş, karşısındaki kişi de gücenmiş, ne yani adam ya da kadın doğru düzgün bir özür dilemediyse nasıl affetsin?

Bahar >Çok güzel bir soru ve itiraz olur bu :) Bizim bu yayındaki amacımız insanların başa çıkmakta zorlandığı konuları çözmelerine yardımcı olmak ya da vesile olmak. Yani başta da söylediğim gibi işe yarayan denenmiş ve başarısı kanıtlanmış çözüm yolları önermek. Bu çözüm yolları da aslında sadece benim ya da bizim kişisel yaşam deneyimimizden değil dünyada bu konuları aşan insanlardan elde ettiğimiz veriler ile sunduğumuz öneriler.

Bahar >Elbette senin dediğin şekilde de düşünebilir insanlar bu doğal bir eğilim, ancak o düşünce şekli ile sorunu çözemezsin. Bu yüzden de iş yerlerinde birbirlerinden hoşlanmayan, dargın, küs, iletişimleri bozuk yüzbinlerce insan var. Bu düşünce şekli konuyu çözmeye yardımcı olmuş olsaydı eğer, gittiğim her şirkette çalışan ya da yöneticilerden kime kızgın oldukları, kiminle aralarının iyi olmadığına dair yüzlerce hikaye dinlemezdim. 30 yıldır iş hayatındayım ve gittiğim her şirkette bu dargınlık küskünlük vakalarını duymadığım yer yok gibi. Çok klişe bir laf ama aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek neredeyse imkansız. Yani yeni yollar deneyerek, affetmeyi öğrenmemiz lazım.

Aykan >Anladığım kadarıyla özür dileme süreci ile affetme sürecini birbirinden ayırıyorsun. Yani her ne kadar ‘’özür dilemenin şekli, yöntemi, kalitesi ile affetmenin arasında bir ilişki olsa da’’ affetme sürecini karşınızdaki kişiden bağımsız olarak ele almalısınız diyorsun. O zaman doğrudan sorayım, bu şekilde bir kişiyi affetmek, nasıl mümkün olabilir? Yöneticisi gücendirmiş, ya da yanlış bir şey yapmış, sonra bir özür dilemiş ya da dileyememiş, bu kişi yöneticisini nasıl affedecek. Ya da iş yerinde bir kişi özür dileme konusunda özürlü bir çalışma arkadaşını nasıl affedecek.

Bahar >Affetmek ancak kafamızda daha önce yazdığımız negatif hikayenin yerine yeni bir hikâye anlatarak mümkün olabilir.

Bahar >Başkaları ve kendimiz hakkında farklı düşünmeden farklı hissedemeyiz. Affetmek güçtür, çünkü olup bitenler hakkında kendimize anlattığımız bir hikayeye takılıp kalmışızdır. Bu hikayelerde ya masum mağdur durumdaki bir kişi olduğumuzu düşünürüz. Yani tüm bu olanlar bizim başımıza geldi. Bizim hiçbir rolümüz yokmuş gibi. Ya da karşımızda kötü biri vardır. Başkalarının kötülüğü ve kendi erdemliliğimizle ilgili kafamızdaki resme tutunduğumuz sürece, ona karşı duyduğumuz öfkeyi ve hüsranımızı ahlaken haklı buluruz.

Aykan >Bu bana onur motivasyonu yüksek bir kişinin tipik davranışlarını anımsattı!

Bahar >Evet özellikle de onur motivasyonu yüksek olan kişiler kendi prensiplere çok bağlıdır ve onlar için bu prensiplerin dışındaki her şeyi affetmek zordur.

Bahar >Eğer böyle hissediyorsak, karşımızdaki kişiden şefkati esirgeyerek, diğer kişiyi cezalandırırız, ‘’o kişinin bu cezalandırma ile acı çekmesini umar’’ acıdan istemeyerek de olsa zevk alırız, çünkü bu cezalandırma ile acı çektirmenin ona müstahak olduğunu ya da onun için bunun bir öğrenme deneyimi olduğunu düşünürüz. “Belki de,”içimizden deriz ki; “bu şekilde hatasını görür ve daha iyi bir insan olur. Ona hayatının dersini verecek bu deneyimi sunduğumuz için kendimizle gurur bile duyabiliriz!” Yani özetle diyorum ki bizler kendi hatalarımızı ve karşımızdakinin erdemlerini akılcı ve bilinçli bir biçimde değerlendirmeden, karşımızdakini gerçekten affetme ihtiyacını duymayız. Dolayısıyla da affetmeyiz. Karşımızdaki özür dile dilese.

Aykan >Yani diyorsun ki bazı insanlar için dargınlık, küslük ve bunu sürdürmek karşımızdakine bir ders verme, hatasını anlama ya da kaba tabirle adam etme yöntemi olabilir.

Bahar >Aynen öyle, dolayısıyla karşımdaki özür diledi ama çok iyi dilemedi ben de affetmedim diyen kişiyi hemen kurban görmem. Kendi içindeki hikayeye bir dönüp bakmasını öneririm.

Aykan >Hikayeye dönüp bakmak konusunu biraz daha açabilir misin?

Bahar >Beynimiz sürekli olarak gördüğümüz ve duyduğumuz şeylerden yola çıkarak bazı hikayeler yazar. Çoğu zaman konuyu tamamen anlayabileceğimiz kadar verimiz yoktur ama var olan bilgilerin arasındaki boşlukları doldururuz. Bunu otomatik yaparız ve anlamlı hale getiririz. Sonra da bu kendi yazdığımız hikayeye inanırız. Mesela bir çalışma arkadaşınız ya da yöneticiniz sizin yaptığınız yapıcı bir eleştiriye hiç beklemediğiniz bir şekilde çok ters cevap verdi. Size saygısızlık yaptığını düşünerek ona kırıldınız. Kafanızdaki hikaye size yapılmış ve hak etmediğiniz saygısızlık. Ancak gerçek hikaye bu olmayabilir, o gün dişi ağrıdığı, çocuğu hasta olduğu için ya da aslında o konuda başka bir hassasiyeti olduğu için eleştiriyi kaldıramaması gibi bir sürü sebep olabilir. İşte bu anlarda eğer yazdığımız hikayenin dışında başka hikayeler de olabileceğine dair beynimizi ikna edebilirsek her şey değişir.

Bahar >Bu sancılı, ama harika yöntemi uygulamaya başladığımızda, yani kafamızdaki yazdığımız hikayeyi değiştirdiğimizde, yerine yeni bir hikaye koyduğumuzda içimizdeki buzlar erimeye başlar. Bu yöntemi iyi bir şekilde uyguladığınızda bağışlama duygusu kaçınılmazdır. Duygularını değiştirmenin yolu, hikâyeni değiştirmekten geçer. Buradaki örnekte mali gönderen kişiye şunu önerdim, aradan geçen 1 yılda yöneticinle ilişkinin bozulmasına katkıda bulunan tüm davranışlarını listelersen, affetmeye doğru bilinçli adımlar atabilirsin. Yani karşındaki kadar kendi kusurlarını da değerlendirirsen buzlar erimeye başlar.

Aykan >Kendi hikayeni sorgulamak, madem bu kadar sancılı bir süreçse, o zaman herhangi bir kişi bunu neden yapsın ki?

Bahar >Gerçekte ne istediğini belirleyerek, bu olumsuz düşüncelerine meydan okuyabilirsin.  Bunu ancak güdülerimizi değiştiği zaman yapabiliriz. Bu nedenle Crucial Conversations (kritik konuşmalar) eğitiminde anlattığımız ilk prensip kalpten konuşmaktır. Güdülerin değiştiğinde, duyguların değişir ve duyguların değiştiğinde davranışların da doğal olarak değişir. Affetmekte zorlanan insanlar, kendilerini ve karşılarındaki kişiyi başka bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmenin zahmetinden uzak durarak, kendilerini haklı çıkaran hikayelere takılıp kalırlar.

Aykan >Yani şunu anlıyorum, yazdığın hikaye güdülerin ile ilgili, bu durumda güdülerini de gözden geçirmek gerekiyor yani hangi güdü ile karşındakini affedemediğine bakmak gerekiyor. Ceza mı vermek istiyorsun, karşındakine ders mi vermek istiyorsun, aynı şeyi tekrar yaşamamak için risk almak mı istemiyorsun ya da karşındaki ile güvenilir güçlü bir ilişki kurmak mı istiyorsun. Hangi güdü hareket ettiğin davranışına ve yazdığın hikayeye etki ediyor.

Bahar >Aynen öyle. Bu işin en üzücü kısmı, yani kafamızda yazdığımız hikayenin yanlış olduğunu ortaya çıkaran en önemli şey, ilişkinin gerçekten kaybedildiğinin anlaşıldığı anda yaşanan keskin acıdır.  Yani pek çoğumuz bu ilişkiyi artık sonsuza kadar tamamen kaybettiğinde ahhh ben ne yaptım? benim esas istediğim neydi sorusunu sorar. Birisine ceza verme güdüsü ile yazdığın hikaye o ilişkiyi sonsuza dek bitirdiyse çoğu kişi asıl istediğinin bu olmadığını o anda fark edebilir ancak çok geçtir.

Aykan >Bizde de bir atasözü var değil mi? Bir şeyin değerini onu gerçekten kaybettiğimizde anlarız.

Bahar >Evet eğer birini affedemediğimiz bir durum söz konusuysa, olası kayıplara hazır mıyım sorusunu sormalıyız? 

Bahar >Bunun için de ben gerçekten ne istiyorum? Kendim için karşımdaki kişi için ve ilişkimiz için ne istiyorum? Sorusunu sormak gerekir.

Bahar >İstediğim tek şey nitelikli bir özür mü? Yoksa daha fazlası mı?

Bahar >Mesela bize mesaj yazan bu örnekteki kişi için yöneticisiyle iyi bir ilişkisinin olması önemli mi?

Bahar >Birini elde etmek için diğerini feda etmeye hazır mısın?

Bahar >Gücenikliğinden vazgeçme fikri bile seni paniğe sürüklüyor mu, bir bak.  Eğer o anda bir panik duygusu yaşıyorsan, o panik korkudan titreyen egonun kendisidir.

Bahar >Bu da iyi bir şey. İşte şimdi “haklı” olmanın, mutlu olmaktan daha önemli olmadığına karar veriyorsun demektir.

Bahar >Benim affetme konusunda söyleyeceklerim bunlar, umarım bu yayın birini affedip affetmemeye karar vermeden önce her defasında gerçekte ne istediğinize odaklanmanıza yardımcı olur.

Aykan >Teşekkürler Bahar, bu son söylediğin çok hoşuma gitti ve bu yüzden bir kez daha altını çizerek bu haftayı kapatalım. 

Aykan >Haklı olmanın mutlu olmaktan daha önemli olup olmadığına karar verin ve küslüklerinizi, dargınlıklarınızı, gücenmişliklerinizi bu düşünce ile bir kez daha gözden geçirin diyoruz.

Kapanış

Aykan >Evet bugünkü Podcastimizin sonuna geldik. Bu haftalık ve şimdilik bu kadar.

Aykan >Bu yayın güzelmiş, acaba ben nasıl katkıda bulunabilirim diyenler patreon.com üzerinden bize küçük katkılarını iletebilir. Patreon patron kelimesindeki r ile o arasına bir e harfi ekliyorsunuz, slash böyle gitmez yazıyorsunuz ve oradan bize nasıl katkı iletebileceğinizi görüyorsunuz.

Aykan > Yok böyle güzel ben sadece dinleyeceğim diyenler bu yayını Web sitemiz success programme üzerinden, Itunes üzerinden, Spotify üzerinden ve Soundcloud üzerinden takip edebilirler.

Ayrıca geri bildirimde ve önerilerde bulunmak isteyenler için bize ulaşabileceğiniz kanallar;

Whatsapp numaramız,

0533 608 79 79

E-mail adresimiz artik@böylegitmezz.com

LinkedIn, Youtube, Facebook, Twitter ve Instagram üzerinden Success Programme hesaplarımızı takip edebilirsiniz.

Ve elbette

Bahar Şen

Aykan Raşitoğlu’nun

LinkedIn hesaplarından da bizlere ulaşabilirsiniz.

 

 

 

Paylaşmayı Unutmayın

bg-footer-banner

Ücretsiz Çalışan Bağlılığı Anketini İndirin

Çalışan Bağlılığı Anketimizi kullanan 240.000'den fazla kişinin arasına sizde katılın.